Hepimizin içinde büyük bir boşluk saklı.O yer,
değişemediğimiz uçurum.Bizi biz yapanda değişmeyen yanlarımız,içimizde ki o
derin boşluk.Orada büyük çığlıklar var bazen geceleri onları duyarız.Bu olmak
istediğimiz ile olduğumuz kişi arasında ki kavgadır.Ben bunu küçük yaşlarda ilk
kez kendime kızdığım zaman anlamıştım.
12 yaşında ailem bana kızdığı için evi terk etmeye karar
vermiştim.O zamanlardan belliydi,kanımda ki o özgürlük merakı.Evden çok
uzaklara doğru yürüyordum ,sokak lambalarının altında başıboş dolaşan köpekler
ve kepenkleri indirilmiş dükkanların yanlarından geçtim.Hatırlıyorum,Temmuz
ayıydı.Sahile yanaştığımda ötede dondurmacı da dondurma yiyen siyah saçlı,
esmer kıza aşık olmuştum.”12 yaşında ki bir çocuğun hissettiği ne olabilir ki
?” demeyin lütfen, beni çok kırarsınız.
Kızı gördüğüm zaman bir şeyler yapmak istedim ama annesi ve
babası ordaydı,utandım,gidemedim.Sahilde ki kayalıklara oturdum,
ağlıyordum.Aşık olduğum için değil, kızın kim olduğunu öğrenemediğim için
ağlıyordum.Kızın kim olduğunu öğrenemediğim için kendime değil, Tanrıya kızıyordum,ailesine
kızıyordum,beni utangaç yetiştirdikleri için aileme kızıyordum.Başkaları
engeldi mutlu olmama, engel oldukları için o esmer kızı hayatımın merkezine
alamamıştım.Ben değildim suçlu onlar suçluydu.12 yaşında bir kız için
ağlıyordum.
Daha sonra hayatın gerçek yüzünü görmeye başladım .En büyük
yazarların en iyi kitaplarını okudum.En iyi filmleri izledim.Anladım ki asıl
engel başkaları değil bendim.Tanrı böyle bir denge kurmuştu.Mutlu olmak için
sağır olabilirsin,kör olabilirsin,dilsiz olabilirsin,korkak olabilirsin,cesur
olabilirsin.Mutlu olmak senin elindedir.Sana başkaları değil, yine sen,kendin
engelsindir.Kendi duvarlarını aşabildiğin zaman mutlu olabiliyorsun.
Peki küçükken anlatılan masallar neydi öyle.Hepinizin olmak
istediği bir kahraman yok muydu içinde? Biz mutluluğu gerçek hayatın aksine
masallara göre hayal etmiştik.Hepimizin olmak istediği,yaşamak istediği bir
kahraman yok muydu içinde ? Hani şu sırlarla dolu içimizde.Ben oraya olmak
istediğimiz ”boşluk” diyorum.Çocukken
biz böyle yıkanmamıştık.Biz mutluluğu masallarda ki gibi sandık.Masallardan koptuğumuz an, gerçek
hayatta ki mutluluk terimi bize çok yabancı kaldı.Masallarda ki o mutluluğu
beklerken hayat, o ölümcül vuruşunu yüzümüze yaptı.Hayal kırıklığına
uğradık.Çoğu insanda hala masallardan kopamadığı için mutlu olduğunun farkında
olmadan mutsuzluğa düştü.Bu hayatın işte en sert tokadıydı.
Hepimizin içinde büyük bir boşluk saklı.O yer
değişemediğimiz uçurum.Bizi biz yapanda değişmeyen yanlarımız,içimizde ki o
derin boşluk.Orada büyük çığlıklar var bazen geceleri onları duyarız.Bu olmak
istediğimiz ile olduğumuz kişi arasında ki kavgadır.
Hayat,kendimizi kendimize düşman etti.Olmak istediğimiz kişi
ile asıl olduğumuz kişi arasında ki kavga üçüncü bir kişi yarattı.Bu bir
canavar.Hırsla ve öfkeyle dolu bir
canavar.Olmak istediğimiz kişiye yanaşmak yada daha iyisi olmak için önümüze
geleni yıkıyor,döküyor bazen de acımasızca öldürüyoruz.
Masallarla büyüdük,hırsla beslendik.Çocukken ne olacağımızı
söylerken büyüyünce neye sahip olacağımızı konuşur olduk.Ben yalnız ne hayata
ne de insanlara suç buluyorum.Bence hayat dediğiniz kadar acımasız değil.Yine
mutluluğu size bırakıyor.Kaşınırsanız,kaşıyor.Mutlu olmak için ne başkasına ne
de içimizde ki kahramana ihtiyaç var.Mutlu olmak bizim elimizdedir.
Temmuz gecesi,aşkından
kayalıklarda ağlayan 12 yaşında ki çocuğa ne başkası ne de hayat engeldi.O,kendisine
engeldi.