25 Nisan 2015 Cumartesi

İÇİMİZDEKİ YABANCIYA MEKTUP

Hepimizin içinde büyük bir boşluk saklı.O yer, değişemediğimiz uçurum.Bizi biz yapanda değişmeyen yanlarımız,içimizde ki o derin boşluk.Orada büyük çığlıklar var bazen geceleri onları duyarız.Bu olmak istediğimiz ile olduğumuz kişi arasında ki kavgadır.Ben bunu küçük yaşlarda ilk kez kendime kızdığım zaman  anlamıştım.
12 yaşında ailem bana kızdığı için evi terk etmeye karar vermiştim.O zamanlardan belliydi,kanımda ki o özgürlük merakı.Evden çok uzaklara doğru yürüyordum ,sokak lambalarının altında başıboş dolaşan köpekler ve kepenkleri indirilmiş dükkanların yanlarından geçtim.Hatırlıyorum,Temmuz ayıydı.Sahile yanaştığımda ötede dondurmacı da dondurma yiyen siyah saçlı, esmer kıza aşık olmuştum.”12 yaşında ki bir çocuğun hissettiği ne olabilir ki ?” demeyin lütfen, beni çok kırarsınız.
Kızı gördüğüm zaman bir şeyler yapmak istedim ama annesi ve babası ordaydı,utandım,gidemedim.Sahilde ki kayalıklara oturdum, ağlıyordum.Aşık olduğum için değil, kızın kim olduğunu öğrenemediğim için ağlıyordum.Kızın kim olduğunu öğrenemediğim için kendime değil, Tanrıya kızıyordum,ailesine kızıyordum,beni utangaç yetiştirdikleri için aileme kızıyordum.Başkaları engeldi mutlu olmama, engel oldukları için o esmer kızı hayatımın merkezine alamamıştım.Ben değildim suçlu onlar suçluydu.12 yaşında bir kız için ağlıyordum.
Daha sonra hayatın gerçek yüzünü görmeye başladım .En büyük yazarların en iyi kitaplarını okudum.En iyi filmleri izledim.Anladım ki asıl engel başkaları değil bendim.Tanrı böyle bir denge kurmuştu.Mutlu olmak için sağır olabilirsin,kör olabilirsin,dilsiz olabilirsin,korkak olabilirsin,cesur olabilirsin.Mutlu olmak senin elindedir.Sana başkaları değil, yine sen,kendin engelsindir.Kendi duvarlarını aşabildiğin zaman mutlu olabiliyorsun.
Peki küçükken anlatılan masallar neydi öyle.Hepinizin olmak istediği bir kahraman yok muydu içinde? Biz mutluluğu gerçek hayatın aksine masallara göre hayal etmiştik.Hepimizin olmak istediği,yaşamak istediği bir kahraman yok muydu içinde ? Hani şu sırlarla dolu içimizde.Ben oraya olmak istediğimiz  ”boşluk” diyorum.Çocukken biz böyle yıkanmamıştık.Biz mutluluğu masallarda ki gibi  sandık.Masallardan koptuğumuz an, gerçek hayatta ki mutluluk terimi bize çok yabancı kaldı.Masallarda ki o mutluluğu beklerken hayat, o ölümcül vuruşunu yüzümüze yaptı.Hayal kırıklığına uğradık.Çoğu insanda hala masallardan kopamadığı için mutlu olduğunun farkında olmadan mutsuzluğa düştü.Bu hayatın işte en sert tokadıydı.
Hepimizin içinde büyük bir boşluk saklı.O yer değişemediğimiz uçurum.Bizi biz yapanda değişmeyen yanlarımız,içimizde ki o derin boşluk.Orada büyük çığlıklar var bazen geceleri onları duyarız.Bu olmak istediğimiz ile olduğumuz kişi arasında ki kavgadır.
Hayat,kendimizi kendimize düşman etti.Olmak istediğimiz kişi ile asıl olduğumuz kişi arasında ki kavga üçüncü bir kişi yarattı.Bu bir canavar.Hırsla ve öfkeyle  dolu bir canavar.Olmak istediğimiz kişiye yanaşmak yada daha iyisi olmak için önümüze geleni yıkıyor,döküyor bazen de acımasızca öldürüyoruz.
Masallarla büyüdük,hırsla beslendik.Çocukken ne olacağımızı söylerken büyüyünce neye sahip olacağımızı konuşur olduk.Ben yalnız ne hayata ne de insanlara suç buluyorum.Bence hayat dediğiniz kadar acımasız değil.Yine mutluluğu size bırakıyor.Kaşınırsanız,kaşıyor.Mutlu olmak için ne başkasına ne de içimizde ki kahramana ihtiyaç var.Mutlu olmak bizim elimizdedir.

Temmuz gecesi,aşkından  kayalıklarda ağlayan 12 yaşında ki çocuğa ne başkası ne de hayat engeldi.O,kendisine engeldi.

23 Nisan 2015 Perşembe

Sonbahar Nağmeleri

Sonbahar geliyor. Defne ağcının sararan yaprakları teker teker düşüyor.Ağaçta ki her bir yaprağa anlamlar yüklüyorum.Bazı yapraklar umut olup düşüyor bazı yapraklar hayatıma giren suçlu olup yerde ezilmeyi bekliyor.Bir kedi gibi miskin miskin  penceremden dışarıya bakıyorum.
Sonra yalnızlaşıyorum çünkü geçmişi düşünüyorum. Gidenleri,anıları,kaybettiklerimi,pişmalıklarımı,sevişmelerimi,hayallerimi ve babamı.    
Sonbahar geliyor.
Yapraklar yeni doğan bebeğin ağlayışı kadar acımasız ama şarkılar kadar masum düşüyor. Ötede belki birisinin yere düşen yaprağı, berikinin açacak umutlu bir çiçeği olur muyum diye düşünüyorum.
Geçmişi düşünmekten korkuyorum.Orada uzun bir süre kalmayacağımı da biliyorum.Geçmişe bir sandelye çekip gidenler,anılar,pişmanlıklar,sevişmeler gözlerimin önüne geldiğinde, hayat oturduğum sandelyeyi altımdan birden çekiyor ve seni gerçekle baş başa bırakıyor.Hayat seninle dalga geçiyor.Gülüyor, pis pis.Sonra cevabını bulduğun her soruyu anılarının çöplüğüne fırlatıyorsun
Sonbahar geliyor.
Kuşların ilkbaharı beklediği gibi bekliyorum yeni gelecek olanları…Anı olmayı bekleyen kişileri,sevişmeleri,pişmanlıkları bekliyorum.Sina çöllerinde  kuma gömülmüş, ilk yağmur damlasını bekleyen hayvanlar gibi bekliyorum.
Sonra Defne ağacının yapraklarına yüklediğim anlamları bu kez Defne ağacının gövdesine yüklüyorum ve yeni gelecek olanlar o gövdenin dallarında benim umutlarım,hayallerim,cevaplanmayı bekleyen sorularım,sevdalarım…Onlara bakıp gülüyorum ve bende kuşlar gibi İlkbaharı bekliyorum çünkü ben sonbaharın değil, İlkbaharın sahibiyim.

Ben hayatla dalga geçiyorum. İlkbahar geliyor…

11 Nisan 2015 Cumartesi

Vicdana Tecavüz

  Bir orospu kadar kışkırtıcı,Ağustos ayı kadar sıcak,Eylül gibi hüzünlüdür günahlar.Günahlar bizi çağırır.Biz günahlara koşarız...Şeytanın elinde tasmalı bir köpektir ki  günahlar, biz günahlara akarız... Günahlar vicdanla ilişkiye girer,vicdanın bir çocuğu olur, adına vicdan azabı koymuştur, Tanrı...
  Günahlar bu kadar derin olmasına rağmen  iyilik hep şaşırtıcı kalmıştır ? Banka kuyruğunda sıra beklerken tüm insanların sırasını hiçbir neden yokken size vermesi şaşırtır.Yazarın da dediği gibi iyilik gerçekten şaşırtıcıdır.Belki de bil miyorsunuz bu sözü ? Ben biliyorum çünkü bunu size anlatabilmek için okudum.İnsan vahşi olarak yaratılmıştır.İyilik her zaman ona yabancıdır.

 Tanrı kendi romanını vicdan üzerine kurmuş.Bize iyiliklerle kötülükleri altın bir kasede sunmuş.İyiliğin tek avutucu tarafı cennet diğer adıyla öbür dünya yani romanın ikinci baskısı.Kötülükler ise şehvet kokuyor.O kokuya dayanamıyor insan.Neden iyiliği bilip kötülüğe daha meraklı oluyor insanoğlu ? Neden arzularımızı koşturan atlarımızı dizginleyemiyor-uz ? Yoksa bir elmanın sebebi mi bunlar ?

  Asıl gerçek tenimiz,bedenimiz midir ? Yoksa içimizde taşıdığımız duygu mudur ? Tanrı nasıl bir denge kurdu böyle ?

  Bayrakları bayrak yapan üstünde ki kansa, insanı insan yapan duyguda vicdandır.Bir insan durmadan günahın durağında inip, kulaklarını da vicdanının sesine kapatıyorsa bu insan için söylenecek iki kelime "Vicdana Tecavüz"....

  Evet yaptığı  kötülüklerde bir insanın vicdanı yanmıyorsa bu insan kendi vicdanına  tecavüz etmiştir.Bundan eminim.Günahlar şehvet kokuyor alamıyor insan kendini,çekemiyor elini günahtan.
   Bir elmanın sebebi mi bunlar  ?
 
    Kötü olan günah işlememiz değil,işledikten sonra buna karşı hiçbir şey hissetmemiz.Ne yaptığının farkında olmamak.Bu pişmanlık değil.Bazen yaptığımız iyilikler karşısında hayal kırıklığına uğrarız ve iyilik yaptığımıza pişman oluruz.Bazen tercihlerimiz için bazense günahlarımız için pişmanlık duyarız.Pişman olmak boynumuzun borcu değil asıl önemli olan idrak etmek ,kör olmamaktır.
 
  Vicdan,vicdan,vicdan...


   Tanrı, kötülüklerle iyilikleri altın bir kasede şekerleme olarak bize sunuyor,sen içlerinden birini seçiyorsun, günahı seçtiğin vakit...vicdan, bir anne gibi kendini ortaya atıyor,beni al diyor.Sen kötülüğü seçtiğinde vicdan bir anne gibi suçu üstleniyor.Nedeni çok açık vicdanımız aslında
varlığımızın görünmeyen gerçeği.Gizli kahramanda diyebilirsiniz.

  Kasede ki kötülükleri her seçtiğimizde  annemiz yani vicdanımız kendini ortaya atar.Eğer atmıyorsa kendini ortaya, yorulmuştur.Suçu üstlenmiyorsa, insanoğlu yetim kalmış demektir..En kötüsü de bu çünkü  kötüyü seçe seçe insan artık vicdanını da öldürmüştür.Vicdanına tecavüz edip onu kaybetmiştir.
 
 




7 Nisan 2015 Salı

ANLAMAK

Ne rakı sofrasında ki dostun ne bir başkası anlar seni
Beş duyunun algılayabildiği kadar anlarlar seni
Sen geçmişin ayak izine bir yazı bırakırsın
Geçmişin akar geleceğine
Temmuz gibi sıcak, Aralık kadar soğuk bir yazı
Ne sevdiğin anlar seni ne sen kendini
Yaşadıkları kadar anlarlar seni
Vicdanın kadar anlarsın kendini
Günahın kadar yanarken vicdanın
Bir damla gözyaşı akıyorsa gözünden
Bir çocuğun olur, vicdan ile senin
Tanrı koymuştur adını ,Vicdan Azabı
Sen geçmişin ayak izine bir yaş akıtırsın
Anılar çağırır seni
Umutlar yanarken, birer birer…
Bir çığlık duyarsın gidenlerin peşinden
Katil kadar suçlu, şarkılar kadar masum bir ses
Başını geriye çevirdiğinde o zaman,
Hayatına girip çıkan suçlunun nefesini yutarsın
Sen geçmişe bir yazı bırakırsın
Gidenler gelir peşinden
Ne sesi ne bedeni
Yaşattıkları tutar elini, beslediğin umutlarla birlikte
Kimse anlayamaz gideni,
“Sev işte “ der, büyük bir istekle
Giden gitmiştir bile senin anılarına

Ne gideni anlıyabilirsin nede gelecek olanı